MÜJDE IŞIL- Sinema tarihinde bir filmin ya da serinin öncesini anlatmak yani hikâyeye/başkahramana bir geçmiş yaratmak pek de hünerlice yapılabilen bir iş değil doğrusu. “The First Omen/Omen: İlk Kehanet” kusursuz bir yapım olmamakla birlikte bunu başarıyla tamamlıyor. Korkunun merkezinde ‘çocuk’ olan filmler arasında sevilenlerinin başında geliyor “The Omen”. 1976 tarihli filmin üç devam filmi ve bir de yeniden çevrimi yapıldı. “Omen: İlk Kehanet”, serinin şeytan çocuğu Damien’in köklerine iniyor.
‘70’lerin başında Roma’dayız. Halk mevcut düzeni protesto etmek için sokaklarda. O sırada genç rahibe adayı Amerikalı Margaret, yeminini etmek için şehre geliyor. Kaldığı yetimhanedeki Carlita adlı sorunlu genç kız ile birlikte tehlikeli bir sürece dahil oluyor.
Arkasha Stevenson’ın yönettiği, senaryosunu onunla birlikte Tim Smith ve Keith Thomas’ın kaleme aldığı “Omen: İlk Kehanet” daha ilk dakikada filmin gizemi hakkında her şeyi açık ediyormuş gibi yapıyor. Başkarakter Margaret’ı seyirci için ‘başşüpheli’ olarak kodlayıp hikâye ilerledikçe bu kodları evirip çeviriyor. Kimin masum, kimin şüpheli olduğu konusunda seyirciyle kedi fare oyunu oynuyor. Filmin asıl başarısı ise korkuyla kitleleri yönetmek ile Damien’in varlığı arasında kurduğu bağ. İtalyanların yöneticilerinden şikâyetçi olduğu, kilisenin yaydığı korkudan artık etkilenmediği, dolayısıyla sekülerlik üzerinden protestolarını dile getirdikleri bir ortamda kilisenin toplum üzerindeki gücünü kaybetmemek için bulduğu çözüm, serinin ilk filmiyle sağlam bir bağ kuruyor. Doğum sahnesi gibi bölümlerle sinirleri germeyi başarırken, ‘70’lerin politik gerilimlerini anımsatan sokak çekimleri ve “Rosemary’s Baby”ye göndermeleriyle de dikkat çekiyor. Filmin büyük kozu, yan roldeki usta aktör Bill Nighy gibi görünse de Margaret’ı canlandıran ve Amy Adams’ı anımsatan Nell Tiger Free, karakterinin zorluklarının üstesinden gelmeyi başarıyor.
Ah Vincent ah
Bugüne kadar hiç dikkat çekmeyen Vincent’ın hayatı postacıdan çocuklara, tanıdık tanımadık herkesin onu öldürmeye çalışmasıyla alt üst olur ve kaçmak zorunda kalır. “Vincent doit mourir/Vincent Ölmeli” Fransız yeni dalgası, paranoya filmi, aksiyon, komedi ve dedektif türleri arasında denge kurmayı deniyor. Stéphan Castang’ın ilk uzun metrajı, ilk gösterimini Cannes’da Eleştirmenler Haftası Bölümü’nde yaptı.